enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Haşir ve Amel Birlikteliği

Haşir ve Amel Birlikteliği

 

Sözlükte “bir topluluğu bulunduğu yerden zor kullanarak çıkarıp bir meydanda toplamak” mânasına gelen haşir (haşr) kelimesi, kıyamet gününde yeniden diriltilen (ba‘s) bütün varlıkların hesaba çekilmek üzere bir meydana sevk edilip toplanmasını ifade eder. Toplanılacak yere mahşer, mevkıf veya arasât denir. Buna göre haşir, kıyamet halleri arasında ba‘stan sonra ikinci merhaleyi oluşturur ve “hesap görüldükten sonra cennet veya cehenneme sevkedip dağıtmak” anlamındaki neşirin karşıtı olur. Geleneksel inanca göre bütün ümmetler kendi peygamberinin önderliğinde haşredileceği, en önde de ümmetiyle birlikte Hz. Muhammed bulunacağı için ona “Hâşir” adı da verilmiştir. (Lisânü’l-ʿArab, “ḥşr” md.).(Nakleden, islamansiklopedisi)

Rabbine dönüşünün mukadder olduğu şuurunu, dünyadaki anlam arayışının içine kalbedenler, dünyadaki amellerin nasıl dünyadaki birliktelikleri oluşturduğunu biliyorsa, ahiretteki birliktelikleri de oluşturduğunun farkındadırlar. “Dünya ahiretin tarlasıdır” hadisinde ifade edildiği gibi dünyadaki ameller ile ahiret hayatındaki konumun tayini söz konusu olacaktır. Kiramin katibi melekler de buna şahit olacaklardır. Yüce kitabımız kuranı kerimde bu husus sıklıkla dile getirilmektedir: “Yeryüzü yarılacak, insanlar süratle kabirlerinden çıkarak çekirgeler gibi kendilerini çağırana doğru koşacaklar (Kāf 50/44; el-Kamer 54/7-8); herkesin yanında biri ameline şahitlik etmek, diğeri de onu mahşere götürmekle görevli iki melek bulunacaktır (Kāf 50/21). İlâhî buyruklara isyan etmekten sakınan müttakiler, rahmânın huzuruna süvari elçiler ve konuklar gibi yüzleri parlak ve sevinçli durumda haşredilirken kâfirler, zalimler ve Kur’an’dan yüz çeviren mücrimler gözleri korkudan göğermiş, zincire vurulup katrandan gömlek giydirilmiş, kederli ve kara yüzlerini ateş bürümüş olarak kör, sağır ve yüzükoyun bir şekilde cehennem yoluna sevkedilecekler, hesap vermeleri için cehennemin etrafında diz çöktürülmüş bir halde bekletilecekler, sonunda da cehenneme atılacaklardır.” (İbrâhîm 14/49-50; el-İsrâ 17/97-98; Meryem 19/68, 85-86; Tâhâ 20/102, 124-126; el-Furkān 25/34; Abese 80/38-42).(Nakleden, islamansiklopedisi)

İman ile bilinir, haşir haktır. Ve insan haşrinin hayırlı olması için dünyasına çeki düzen verir. İdrak eden, idrak kanalları açık bulunan insan bunu en başta kulluk şuurunu ayakta tutarak yapacağını bilir. Teslim insan, kaynak modelleri yani evliya, enbiya ve davetçileri rabbimizden gelen armağan olarak bilmelidir.

İnsan en çok model alarak ve model olarak öğrenme sathında ilerleyebiliyorsa, inanlarını kardeş ilan eden bir dinin mensupları olarak modellerimizin aramızda olduğu gerçeğini hatırdan çıkarmamalı.

Nasıl nebiler, resuller, elçiler insanlığa Allah’ın dinini tebliğ için gönderildilerse Allah’ın veli kulları da nebilerin getirdikleri anlamın mümessili olarak gönderildiler. Varlık sebepleri iki dünya saadetimiz, birlikteliklerimizdeki hakikat anlamını yoğunlaştırmak içindir.

“Âhirette hepimiz, bu dünyada yaptıklarımızın mukâbilini göreceğiz. Bugün dünya tarlasına ne ekersek, yarın âhiret hasadında elimize geçecek olan, ancak onun mahsûlüdür. Îman nûrundan ve gönül feyziyle îfâ edilen ibadetlerden mahrum bir sûrette, türlü eğlence, çılgınlık, zulüm ve haksızlıklarla, nefsânî bir yaşayış içinde geçen karanlık bir dünya gecesinin, aydınlık bir ebediyet sabahı getirmeyeceği muhakkaktır. Aynı şekilde, dünya hayatının nefsânî pembelikleri, âkıbet solgunluğunun; gâfilâne kahkahaları da, Cehennem çatırtılarının habercileridir. Ebedî saâdet güneşi; ancak ilâhî beyanlar ışığında ve istikâmet üzere bir ömür sürüp müsterih bir vicdan, selîm bir kalp ve yüz aklığıyla âhirete irtihâl etmesini bilenlerin gönül ufuklarından doğar.” (Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2017 – Aralık, Sayı: 381, Sayfa: 032)

Teslimiyet şuuru için, teslimiyete ömrü ile örnek olmuşların hayatına, sözlerine ve eserlerine iltica ederek ulaşmayı kestirme bir yol biliyoruz. Onlar kul olmanın, abid olmanın ve tevhidi hayata taşımanın ne olduğunu hayatları ile gösterdiler. Biz gözlerimizi başka bir yere dikemeyiz, ruhumuzun ufkuna başka bir Işık aramak eziyettir. Onları dinleriz, onları izleriz. Akaidin hayata ahenk ile aksini hayranlıkla temaşa ederiz. Bu bizim için bir kolaylıktır. Rabbimizin bir lütfu ihsanıdır.

Özelde namaz, genel itibariyle de ibadetin her türlüsünde kul, varlık aleminin yaratıcısı, terbiye edicisi, maliki karşısındaki durumunu test eder. Ve hakkıyla kulluğunu ifade etmeye çalışır. Kul rabbine iltica ile kendini, nefsini tanır. Namaz, iç âlemimize baktığımız seyir terasıdır.

Ahir zamanda İç dünyamızdaki kargaşa ve buhranı öyle bir puslu bir hal arz eder ki, ancak namaz gibi böyle yüksek bir mevkiden onun görüntüsüne ulaşmak mümkün olur.

Namaz kulluğun somut delili olduğu gibi hem de zirveleşmiş vaziyetidir. Kulluğunu zirveye çıkarmak isteyen tekbir ile yüceliği tasdik eder, kıyam ile edep tutar, rüku ile yaratıcısını tüm eksiklerden müstağni tutar. Ve secde ile ruhunu, ilahi istikamete sevk eder, kulluğunu zirveye çıkarır.

“Yani rububiyetin saltanatı, nasıl ki ubudiyeti ve itaati ister; rububiyetin kudsiyeti, pâklığı dahi ister ki abd, kendi kusurunu görüp istiğfar ile ve Rabb’ini bütün nekaisten pâk ve müberra ve ehl-i dalaletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusuratından mukaddes ve muarra olduğunu, tespih ile “Sübhanallah” ile ilan etsin.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, 9.Söz)

Comments

Reply Comment [ Cancel replying ]

  1. Melike Genç says:

    “Nasıl nebiler, resuller, elçiler insanlığa Allah’ın dinini tebliğ için gönderildilerse Allah’ın veli kulları da nebilerin getirdikleri anlamın mümessili olarak gönderildiler. Varlık sebepleri iki dünya saadetimiz, birlikteliklerimizdeki hakikat anlamını yoğunlaştırmak içindir.” Ne güzel izah etmişsiniz, kaleminize sağlık.